21 Haziran 2014 Cumartesi

LÜKSemburg

Uzun süredir yazamadım farkındayım. Beyin olarak çok doluydum çünkü ve odaklanmam gereken birden fazla şey vardı samimi olamayacağımı düşünüp bugüne erteledim. Bu yazımı orman içinde olan ve kalan 85 günümü geçireceğim yerden yazıyorum. Erasmus  staj hareketliliğinden de bahsedeceğim. Ama şimdi Lüksemburg... LÜKSemburg yazsam daha doğru olur. Essen'den Lüksemburg yaklaşık 280 km ve yol yemyeşil neredeyse. Otobanda hayvanlar geçsin diye üst geçitler yapılmış. Hayvanların etkileşimi bozulmasın diye ve gene aynı yolda otoban kenarlarına etler çekilmiş. Yakındaki yerleşim yerlerine giden sesleri azaltmak için. Düşünebiliyor musunuz ekstradan duvar masrafı. Ne kadar uzak geldi değil mi ? Banada öyle geldi insanın gürültü hassasiyeti için alınan bu önlem. Ama müthiş ilham açıcı oldu benim için. Yolda eğer sollama yasağı varsa kesinlikle sollama yapılmıyor. Kesinlikle. 5 km civarı bir traktörün peşinde konvoy olduk ve 3 şeritli yolun ikisi gelişti bize doğru orta şerit boş olmasına rağmen ne yeni BMW, AUDİ nede biz (volkswagen CC) ile sollama yapmadık. Çünkü kime yapmıyor. Korna çalmayı adeta unutmuşlar arada biz hatırlattık bir kaç ufak hata ile tabi ki ama o kadar normal ki bu durum Türkiye'de böyle değil çünkü. Lüksemburg sınırına girdikten sonra ilk ziyaret yerimiz şansımızın da yardımıyla Amerikan Mezarlığı oldu:

Buranın tarihinden bahsetmeyeceğim dileyen arkadaşlar araştırabilirler benim bahsedeceğim şey, düzenleri. Bu kadar bakımlı bu kadar temiz ve bu kadar güzel çimenli bir mezarlık, tarihi yer ne de ne demek istersiniz. Çok ferah güzel bakımlı. Bizimde turistik yerlerimiz güzeller ama bu derece değil. Bu kanıya sadece ben varmadım. Ayrıca en çok ziyaret edilmesi gereken yerlerde birinci sırada. Bence şehir yada ülke çok daha güzel. Sonra devam ettik kısa süre sonra ufakça bir tepeden vadi göründü... 
Bu resimden de anlaşılacağı gibi, tarih, modernlik ve yeşillik bir arada. Burada biraz bakındıktan sonra arabamızı koymak için yer aradık. Almanya ve Lüksemburg'ta tabelalarda otoparklardaki boş yerleri gösteren rakamlar var. Arabamızı koyduktan sonra çıktık otoparktan yukarı doğru, yukarı diyorum çünkü yer altına yapılmış otopark. Şehrin yapısını bozmamış. Sadece sade bir giriş hepsi bu görünen. Şehir yada ülke tarihi binalarla dolu meydanında, insanlar huzurlu görünüyor. Sakindi de şehir gece daha hareketli oluyormuş fakat o sakinlik yanlış anlaşılmasın huzurun verdiği bir sakinlik. İnsanların mutlu olduğu görünüyor, anlaşılıyor. Biraz yürüdükten sonra bir otelden -lüks bir otel-, şehir haritası istedik ve o kadar güzel ve güleryüzlü ki ilgileri haritayı açıp konumumuzu gösterdi, gitmemiz gereken tarafı anlattı. Sonra yola devam ettik merkez sokaklarına daldık, heryerden hoş binalar, mutlu yüzler bizer gibi gezenler.. Ufuk açan bir yer. Sonra vadiyi izleyebileceğimiz bir yere geldik. İnanılmaz.. Yeşilliğin korunması, manzara, tren yolunun bütünlüğü bozmadan vadiyi birleştirmesi, karşı taraftaki yeni modern binalar, ortada kalan evler, ve gene yeşillik gene yeşillik. Bayırların bu kadar uyum içinde olduğu bir yer daha görmedim bu güne kadar. Şehir zaten lüks. Arkamızdaki otoparkta metrelerce öteden tanıdığım siyah Maserati:
Devam ettik.. Manzaranın tadını çıkara çıkara.. İnsanlar yeşil ışığı bekliyor, karşıdan karşıya geçmek için şaşırtıcı değil mi.. O kadar çok yeşillik var ki sanki ormanda yürüdüğünüz hissettiriyor zaten, hava tertemiz. Birde benim için hayallerim olan Bentley'i gördüğüm an var. Şaşkınlıkla resim çekerken yandaki kafede olanlar laf attılar İngilizce bilmiyorlar, bende de Almanca az ama ne konuştuklarını anlayamadım da zaten. Bir şekilde anlaştık sahibini gösterdi ama ben yermiyim S.Holmes hayranı olarak masadaki anahtarın Mercedes anahtarı olduğunu anlamam 1 saniye sürmedi. Bilecikliyim diye beni mi kandırıyorsunuz dedim içimden. Bentley'in boyası çok güzel bir his veriyordu ele yumşaklık vardı resmen. İşte o Bentley:
Şehre dönecek olursak, çoğu şeyi aşmışlar belki gelirleri çok olduğundandır diyeceğim ama takım elbiseyle Vespa'ya binenler veya eski araçları olanlar ve bir yadırgama görmedim kimsede. Manzara seyredilen bankların doluluk oranı az neden anlayamadım ama ne öyle yerlerde amacını aşan sevgililer nede ağaçlarda yazılan kalp şeklinde baş harfler var. Modernle, yeşil, mimari mühendislik yoğurulmuş :


Birde bu resim var, ama bir boşluk göreceksiniz Hocamın dediği gibi otur kitap oku orada. Düşünebiliyor musunuz orada boşluk var ne bina dikilmiş ne farklı bir şey yapılmış sadece çimen ve yeşillik duruyor... Bakınız : (oradaki vinç restorasyonla ilgili)


Böyle bir ülke işte... Genelde bir kaç saat yeterli deniyor ama ben en az 2 gün kalıp hatta daha fazla tüm ara sokaklarını gezmek isterdim.. En aşağıda nehir var civarında evler.. Orayı yakından göremedim mesela. 

Ufuk açacak bir yer, benim gözümden tabi belki size tipik Avrupa gibi gelebilir ama bana çok şey ifade ediyor. İstenildiğinde doğaya minimum zarar verilebileceğine, insanların birbirine saygı ve sıcak yaklaştığı, havasının temiz, Porsche'nin sıradanlaştığı, ve otoparktaki örtülü bir arabanın bulunduğu ( bu da Bentley'miş giderken farkettim), aslında fiyatların çokta yüksek olmadığı (Türk parasına çevirmedikçe) ve içimde kalan bir anahtarlığın olduğu ülkedir Lüksemburg... Daha çok şey yazılabilir tabi.. Yazımı bitirmeden çok değerli Mustafa KAN Hocama ve arkadaşlarına çok teşekkür eder ellerinden öperim.. Bana böyle güzel bir imkan verdikleri için dilerim gelecekte sıra bana da gelecek. İlk yurtdışı yazımdan bu kadar ama devamı gelecek... Teşekkür ederim okuduğunuz için arkadaşlar...    :)

2 yorum:

  1. Çok şanslısın gezebildiğin için.Fotoğraflar süper olmuş...

    YanıtlaSil
  2. Çok çok teşekkür ediyorum Hocam okumanız dahi beni çok mutlu etti :)

    YanıtlaSil