7 Temmuz 2013 Pazar

Eskişehir'in En Görkemli Binası

    Arkadaşlar, Eskişehir'de aslında her gün önünden binlerce kişinin geçtiği ama az kişinin bildiği güzel bir hikaye anlatacağım:

    Yolculuğumuz başlıyor. İlk yerimiz İstanbul. Zamanında görkemli bir otel açılıyor HİLTON adında. Bu Türkiye'deki ilk Hilton oteldir. Otelin görkemini siz düşünün açılışını, kokteyller, resepsiyonlar.... Evet şaşırtıcı değil İstanbul sonuçta. Peki şuanda ülkemizde epey Hilton Otel var. Peki ikincisi nerede ? İşte dönüyoruz Eskişehir'e. İkinci Hilton Otel, Eskişehir'de açılmış. Bir yaşlı amcadan dinlemiştim otobüs yolculuğunda görkemini ozamanki insanların otele bakış açısını anlatmak için kelimeleri toparlayamadı. Filmlerde çekildi bu dönemin en sükseli binasında. Gerçekten zamanında aşırı görkemli bu yer şuanda önünden binlerce insanın geçip neredeyse kimsenin dönüp bakmadığı alıştığı SUBAY ORDUEVİ'dir. Şaşırtıcı aslında. Ne alaka Ordu evi olması. Arkadaşlar 1960 ihtilalinden sonra otel orduevi olarak duruşuna devam etti.
    Resimde Eskişehir'in geçmişinden ve Hilton Otel'den bir görünüş. Peki arkadaşlar bu oteli kim yaptı ? Otelin en dikkat çekici yeri ise girişte iki adet V şeklinde kolonun üstünde kare şeklinde ve tepesi kubbe olarak yapılan yerdir. Peki kim yaptı bu görkemli oteli ? 

    Arkadaşlar şimdi yolumuz Eskişehir'den çok uzağa gidiyoruz. Pakistan, İslamabad'a. Burayı ziyaret eden Suudi Kral Faysal  Himalaya eteklerindeki bu şehirden çok etkilenip buraya bir hediye vermek ister. Bir camii. Tabi ki özel bir camii. Bir yarışma düzenleniyor ve Vedat Dalokay'ın projesi kazanıyor. Vedat Dalokay ismi Ankaralı arkadaşlarımıza tanıdık gelmiştir. Siyasi yönü epey ünlüdür Türkiye'de. Eski Ankara belediye başkanıdır (Fakat ben o konuya girmeyeceğim). Arkadaşlar camii :



   Türk mühendisler çalışmış bu camide. Dünyanın 7. en büyük camiisi olarak bilinir. 74000 kişi kapasiteli imiş. Mimarisinde ise Mimar Sinan'dan esintilerde var Moğol camiilerininde. Arkadaşlar piramit şekli ise hem dağlara hemde çadır kültürüne bir göndermedim halkada motivasyon kaynağıdır. Arkadaşlar bu şaheseri geride bırakıyoruz ve başa dönüp Eskişehir'e geliyoruz.

   Yazımın başında demiştim V kolonlu otel diye. Bu V kolon Vedat'ın V'si. Yani bu eski Hilton Otel'in mimarı ile dünyanın en büyük camiilerinden birini yapan mimar aynı kişidir. Vedat Dalokay ve ailesi talihsiz bir trafik kazası ile 1991 yılında vefat etmiştir. Yolculuğumuz burada son buluyor arkadaşlar... Ünlü mimarımızı anıyorum.

1 Temmuz 2013 Pazartesi

Wir leben Autos (Biz Otomobil İle Yaşıyoruz )

   Bakınız son zamanlarda bir araba çıktı fiyat aralığı 40.000-50.000 TL civarı olan. İnanılmaz bir kişiselleştirme sunuyor. Hele gece yıldızlar gibi ışıldayan tavanıyla. Jantları bile ayrı bir keyif bu aracın. Evet çok küçük. İstanbul Autoshow'da inceleme imkanımda olmuştu. Direksiyon simidi çok eğlenceli. Sarı rengi ve benim bu sene en favori rengim olan kahverengi ve tonları ise çok yakışıyor. marka adı bu ufak siklet aracın bagaj kapağında yazmıyor. Arabanın C sütununda yer alıyor. ADAM. Diyeceksiniz kim bu adam. Bu tabi işin Türkçe oyunu. Bu arabanın adı OPEL'in kurucusu ADAM OPEL'den geliyor. tamamiyle gençlere hitap ediyoruz desek yanlış olabilir fakat gençlere hitap ediyor işte. Neyse konumuz dağılmasın.

   Tarih 1862'yi güzel bir şekilde hatırlıycak çünkü Opel kuruldu(1863 diyenlerde yok değil). Sanmayın ki o zamanlar logosu Harry Potter'ın alnındaki şimşeğe belkide ilhan veren dünya üzerindeki şimşekti. Aslında sanmayın direk otomobil ürettiler. Malum çoğu otomobil firmasının tarihi bisiklete dayanır. Fakat bir ahırda dikiş makinasıda var Opel'de. Hani eski çizgi filmlerde bisikletler vardır ön tekeri çok büyük olan, işte böyle başladı bisiklette dikiş makinası başarısının bir ödülü olarak.

   Gelelim 4 tekerlere. Açıkçası çok kargaşalar atlatılmış. İlk tasarımcıyla işler tutmamış ikincisiyle (ki Fransız firma)  tutmuş "Doktorun arabası" adlı model ise gösteriminde 3-4 yıl sonra satmış epey satmış bu lüks araç fakat talihsizlikler tarihe hep damga vurur. Fabrika bu araçları üretmekle övünürken talihsiz bir ateşle başlayan büyük bir yangınla yanarak yok olmuş. Bu yangının külleri aslında iyi bir harç olmuş ve daha modern bir fabrika inşa edilmiş. Hatta firma 1930 civarlarında  pazar payını inanılmaz arttırıp lider dahi olmuş. Yani yılmamış bizim adamımız. Bu pazarda iyi gidiş tabiki daha büyük firmaların ilgisini çekmiş. Çok köklü olan GENERAL MOTORS (GM) (daha sonra bir yazım olucak diye umut ediyorum GM ile ilgili)  baya yoğun mesaileri sonucu yavaş yavaş tamamını almış Opel'in.

   Çok güzel herşey. Satışlar iyi teknoloji güzel. Fakat dünya bu devamlı dönüyor o zamanlar çalkalanıyor yeryüzü. Sonuç kaynayan su atmosferde yerelere döküldü ve evet tahminlerinizde yanılmadınız 2. Dünya Savaşı başladı.. Kimileri fırsata dönüştürdü bunu. Ama Opel'de dönüşemedi savaş olumsuz etkiledi. Almanya genelini etkilediği gibi. Biraz önce okuduğunuz yangından çok daha kötü şeyler oldu. Savaşta ordusuna yardım eden Opel düşmanların hediyesi olan bombalarla harabeye döndü. Fakat uzun yıllar süren çöküşte GM desteğini sorumluluktan kaçmadı ve Opel'in arkasında durdu. Ağırda olsa Opel'in Ramiz Dayının çok sevdiği sadakatli çalışanları sayesinde toparlandı. Tabi sadece otomobil düşünmeyelim traktörler, kamyonlar da bu işte var. Savaşta etkilenen alt kuruluşlarda çok kötü etkiledi Opel'i. Özellikle parça temini ve işçilerin sağlık sorunlarıyla birlikte.  Herşey tam düze çıkmış görünüyor ama hangi grafik düz yukarı giderki bir düşüş daha baş gösterdi. GM sorunlar mazeretler aramaya çalıştı Opel'de. Tabiki sorun çok fazla idi. Ama bir yol bulup bir çalışanların seveceği bir lider yollayıp epey toparlandılar. Geri geldiler piyasaya fakat başkalarıda vardı. Mercedes ve WV gibi.Fakat bu olay onlar için bir şans olmu ve bulundukları konumu ticari olarak mükemmel kullanmışlardır. Bu arada ek bilgi bazı ülkelerde özellike Birleşik Krallıkkta Vauzhall adını taşımaktadır. (ticari bir olaydır günümüzde bazı İtalyan firmalarıda bunu yapmaktadır ileride bahsedicem umarım).

   Günümüze yaklaşırken Opel, GM markasının araçlarının adeta geliştirme beyni olmuştur. 2000lere gelmeden OPC (Opel Performance Center) kurulmuştur. Bazen yanınızdan çokta fazla homurtusu olmasada tatlı bir tınısı olan zarif bir insignia geçebilir. Görüntüsü normal olandan farklıdır. Agresiftir,zariftir. Arkasında yazan OPCden anlarız ki bu araba için mühendisler çok uykusuz kalmışlar. Arkadaşlar logosunda bir şimşek vardır şuan ve logo tarihinede daha sonra gireceğim.


kaynak: wikipedia